SÖZLÜ SUNU YARIŞMASI    
         
 
 

Y-7

ERTÜRK E, TOPALOĞLU S, DOHMAN D, DEMİRCİ Y, KAYIR S, MENTEŞE A

 

TEK AKCİĞER VENTİLASYONUNDA PROPOFOL VE SEVOFLURAN ANESTEZİSİNİN OKSİDATİF STRES ÜZERİNE OLAN ETKİLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI

KTÜ TIP FAKÜLTESİ BİYOKİMYA AD
KTÜ TIP FAKÜLTESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON AD

Tek akciğer ventilasyonu (TAV) sırasında ventile olmayan akciğerde hipoksik pulmoner vazokonstrüksiyon (HPV) meydana gelmekte, bu akciğerin daha sonra ventilasyona katılması sonucu reaktif vazodilatasyonla birlikte perfüzyonda da hızlı bir artış olmaktadır. Önceden iskemik kalmış dokulara yeniden yüksek miktarda oksijen girişi reaktif oksijen radikallerinin oluşumuna neden olmaktadır. Bu da kardiyovasküler instabiliteye neden olan ve reperfüzyon hasarı olarak tanımlanan oksidatif strese yol açmaktadır. Propofol, α-tokoferol (E vitamini) benzeri antioksidan özelliği nedeniyle farklı iskemi reperfüzyon modellerinde oksidatif hasarı azaltıcı özelliği gösterilmiş bir anestezik ilaçtır. Halojenli bir inhalasyon anesteziği olan sevofluranın ise "iskemik ön koşullandırma" olarak ifade edilen özelliği ile kardiyak hastalarda olumlu etkileri olduğu çok öncelerden beri bilinmektedir. Biz bu çalışmamızda olumlu etkileri bildirilen bu iki ilacın TAV modelindeki oksidatif hasar üzerine olan etkilerini karşılaştırmayı amaçladık.

Yöntem:
Torakotomi ve TAV yapılacak ASA I-II risk indeksinde 40 hasta sevofluran (Grup S) ve propofol (Grup P) grubu olarak ikiye ayrıldı. Anestezi indüksiyonu öncesi oksidatif hasarın belirteçlerinden olan iskemi modifiye albümin (İMA) ve malondialdehit (MDA) ölçümü için tüm hastalardan ilk kan örnekleri (T1) alındı. İndüksiyonda Grup S'de 6mg/kg tiyopental ile Grup P'de ise 2mg/kg propofol kullanıldı. Her iki gruptaki hastalar 2µg/kg fentanil ve 0,6 mg/kg rokuronyum verilerek çift lümenli tüp ile entübe edildi. Anestezi idamesi Grup S'de %40-60 O2/NO2 karışımı içinde % 1-2,5 sevofluran ile Grup P'de ise propofol (125-250µg/kg/dk) ve remifentanil (0.1-0,25µg/kg/dk) kullanılarak total intravenöz anestezi ile sağlandı. Hastalardan TAV sonlandırılmadan 1 dk önce (T2), çift akciğere geçildikten 30 dk sonra (T3) ve postoperatif 6. saatte (T4) diğer kan örnekleri alındı. Ameliyat bitiminde hastalar ekstübe edilerek takip ünitesine alındı.

Bulgular:
Grup içi karşılaştırmalarda T3'teki MDA değerleri hem Grup S'de hem de Grup P'de bazal değerlerden daha düşük bulundu. Gruplar arası karşılaştırmalarda ise Grup S'de T4'teki İMA değerleri Grup P'den düşük bulundu.

Sonuç:
Çift akciğer solunumuna geçişle HPV nedeniyle iskemik kalmış dokulara yeniden yüksek miktarda oksijen girişi oksidatif reaksiyonları başlatır. Bu durumda özellikle lipid peroksidasyonunun bir göstergesi olan ve toksik özelliklere sahip bir ara ürün olan MDA'nın kan seviyesinin artması beklenir. Bizim çalışmamızda ise artması beklenen MDA düzeylerinin her iki grupta da bazal değerlere göre daha düşük bulunması hem propofolün hem de sevofluranın oksidasyonu bir miktar sınırladığı ve belirli bir koruma sağladığını göstermektedir. Bununla birlikte reperfüzyondan 6 saat sonra pik yapması beklenen İMA düzeylerinin sevofluran grubunda propofol grubundan daha düşük bulunması, özellikle daha geç dönemlerde, sevofluranın oksidatif stres üzerine daha olumlu etkilere sahip olduğunu göstermektedir.